Yolunuz İstanbul’a, İstiklal Caddesine, Beyoğlu’na düşerse (düşmezse bile yolunuzu düşürün) Arter’deki ‘Göçebe Bakış’ adlı sergiyi gezin. Sergide: Güneydoğu Asya bölgesinden 36 sanatçının 40 ‘tan fazla yapıtı bulunmakta. Sergi: “ARTER’in İstiklal Caddesi üzerindeki girişinde yuvarlak bir masa etrafında pinpon toplarıyla masa tenisi oynayan insanlarla karşılıyor sizi. Sergide bir bölümü bu sergi için özel üretilmiş olan yerleştirmeler videolar, ses işleri, fotoğraflar ve performanslar yer alıyor.” Serginin dikkatimi çeken yanı dışarıdan baktığımızda yuvarlak masa etrafında masa tenisi oynayan kişilerdi. Sanatçı mekanları kalıpları fiziksel dönüşüme uğratarak kültürlere içerden ve dışarıdan bakmamızı sağlıyor...
işte o yuvarlak tenis masası |
Arter |
Arter 3 katlı bi yer her katında farklı bi sanata
bakış var. Arter’in 2. katında Vertical Submarine adlı kolektif sanatçı grubuna
ait ‘Aynalar ve Birleşme’ adlı eserini görmelisiniz. Belki kendinizi
göremezsiniz. Çünkü ordaki ayna sizi göstermiyor. Nasıl olur beni göstermeyen
ayna mı olur demeyin. Evet ordaki ayna sizi göstermiyor. Merak ediyorsanız
mutlaka gitmelisiniz. Sergiden bi kaç kare...
sergiden |
Kendini görmediği ayna |
İstiklal Caddesi Arter’deki sergi 18.09.2014-04.01.2015
tarihleri arası açık kalacak. Üstelik
giriş ücretsiz.
sergiden. |
Serginin ve gün içinde yaşadığım anların içerime
düşürdüğü Göçebe Bakış’ı size anlatmam
gerekiyor. Buyrun hayatımızın anlamı ‘Göçebe Bakış’ı bulalım.
Bir yol ayrımında saklıydı hikayemiz. Farklı
şehirlerin, farklı iklimlerin insanlarıydık. Hiç bi mekana, şehre, yüz yıla ait
değildik. ‘An’ içinde yaşıyorduk en güzeli de buydu zaten. Geleceğe dair
planlarımız yoktu. An’da yaşayıp yaşlanıyor, gençleşiyor, hüzünleniyor, ağlıyor,
gülüyorduk . Hayatımız göçebe idi. Nereye otağımızı kursak memleket, ana, baba,
kardeşimiz, sevgilimiz oraydı.. Bir süre yaşadıktan sonra oradan da sıkılırdık ve
otağımızı söküp başka diyarlara göç ederdik. Kimi zaman aç kimi zaman susuzduk,
kimi zaman ise yarı çıplak ama her zaman eksiktik ‘göçebe’ idik.
Sokak sanatçıları İstiklal Caddesi |
Kendimize
tanım bulamıyorduk. Kimi zaman bi sahil kasabasına kimi zaman dağların
zirvesine kimi zaman uçsuz bucaksız ovalara otağımızı kurardık. Tüm mekanlardan
sıkılıyorduk. İçimize ‘göçebe’ çökünce otağımızı söküp oradan da ayrılırdık her
seferide..
Otağımızı bu sefer İstanbul’a kurduk.
Bu şehre her gelenin farklı
hikayesi vardı. Kiminin hayallerindeki
şehirmiş, kimi köyünden kaçıp gelmiş,
kimi ailesini geçindirmek, kimi okumak, kimi bi geçerken göreyim diye gelmiş.
Kimi fethetmek için, kimi zengin olmak, kimi sanatını icra etmek, kimi gezmek
için gelmiş. Kimi.. Gelmiş te gelmiş ve dünyanın en kalabalık şehirlerinden
biri olmuş bu şehir.
Biz ise sadece geçici olarak otağımızı kurmak için geldik.
Tarihi mekanları gezip, betonarmelerden uzak tarihi binalarla çevrili
kaldırımlarında sokak sanatçılarının ahengine İstiklal Caddesi’ne otağımızı
kurduk. Şehrin en sessiz ve en kalabalık
en hareketli en bize yakın yeriydi çünkü herkes bizim gibi ‘göçebe’ idi.
İstiklal Caddesi’ne gelen bir çok insan nereye gidiyor bu insanlar ya da nerden
geliyor ne işi var diyorlar diye içinden geçirmiştir.
Sokak sanatçıları Apocalyptia'dan bi parça çalarken.. |
Yukarıdaki sokak sanatçıların çaldığı parça: Apocalyptica'tan The Unforgiven parçası 'Göçebe Bakış'lara gelsin...
Bu caddenin farklı bi
havası dokusu vardı. Kimi sadece insan görmek için gelirdi. Kimi kestane midye
yemeye kimi içmeye kimi nargile tüttürmeye, kimi eğlenmeye gelirdi. Kimi ise
tarihi sembolik tramwaya binmeye ve fotoğraf çekmeye gelirdi. Kimi sokak
sanatçılarını dineleme gelirdi. Kimi sanatını icra etmeye gelirdi müzik
aletleriyle. Kimi ise kalabalığı temaşa edip kalabalıklar içinde kaybolamaya
gelirdi bizim gibi.
Bir süre sonra içerimize yine ‘göçebe’ çöktü. Yine
otağımızı toplayıp gitmeliydik. Bize ne zaman yerleşik hayata geçeceksiniz diye
soranlara ‘bilmiyoruz’ derdik. Biliyorduk nereye gidersek gidelim yine göç
edeceğimizi. Oysa yerleşik hayata geçmemizin sırrı yazının başlığı. ‘GÖÇE BAKIŞ’taydı.
Birisinin ‘göçebe’ olduğunu ‘göçebe bakış’larından
anlarsınız. O kişinin gözlerine bakınca göreceksiniz ki: gözlerinde fırtınalar kopuyor, şimşekler çakıyor,
yağmurlar yağıyor, güneş-ay doğuyor ve
gözlerinizin içine baktığı halde çok uzaklarda yaşıyordur. Memleketi, ailesi,
yeri, yurdu yoktur onların. Ve bir gün o ‘Göçebe Bakış’ı görürseniz onu
bırakmayın. Otağınızı onun kalbine kurun ve ölümsüzleşin. Çünkü bi ‘göçebe’yi
‘Göçebe Bakış’ anlar.
Mikail Eren
(Circirbocegi ,,K.H,,)
İstanbul
29.11.2014
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder