28 Mart 2014 Cuma

Üç fotoğraf üç hikaye

Güneş ışığı loş evi aydınlatıyordu. Leyla kadın büyük leğenin içinde...

Güneş ışığı loş evi aydınlatıyordu. Leyla kadın (annem) büyük leğenin içinde hamuru (bayram taplaması (kıloru) yoğuruyordu. Genelde Adıyaman ve yöresinde bayramdan önce yapılan hamur işi bu sefer oğlunun isteği üzerine yapılmıştı. Hanım hala ise tencerenin içindeki sütü döküyor ve fotoğrafı çeken yiğenine Mersin'deki halanlarına da bi kısmını vermeyi unutma diyordu. Leyla kadın oğlum çabuk fotoğrafı çek ve yoğurmayı sana bırakacam diyordu.


Sobayla ısınan hayatlar..

Sabah erken kalkmıştı her zaman ki gibi inekleri sağmış, yemlemişti. Eşine çocuklarına kahvaltı hazırlayıp evin temizliğini yaptı. Öğle yemeği, çocuklar derken akşam kararmak üzereydi. Güneş kızıllığıyla başı mağrur Nemrut'un ardından batarken köye soğuk hava çöküyordu. Kadın çocuklar üşümesin diye iki soba kovasını birden kaldırıp külünü dökmeye yöneldi. Ordan geçmekte olan köyün acar gazeteci adayı çaresizliği deklanşörledi. Akşamın çökmeye başlaması kadının çalışmasını örtememişti. Çünkü evde ocakta pişen yemek, aç olan eş ve çocuklar, yemlenmeyi, sağılmayı bekleyen inekler vardı.



Çiseleyen damlalar..

Çiseleyen damlaların ahengiyle uyanılan sabaha merhaba.. Merhaba ey toprağın bağrına ab-ı hayat olan yağmur. Sen yok iken toprağa ekiken tohumlar kurudu toprak çatladı. Yaz sıcaklığıyla kavruldu bu şehir. Adının ıslaklığını bu şehir çok aradı. İnsanlar kafile kafile duaya çıktı. Ellerini göklere açıp seni isteyip ellerini aşağı sarkıttı. Sen yokken bu şehrin parke taşlarında ayak izlerinin gölgelerini aradık. Sen yok iken dudaklarımızda adının ıslaklıgının yerini kuru bi ayaz aldı. Bağrı yandı su su diye iniledi yer gök. Sen yok iken her şey eksik her şey yarımdı. Ve artık sen varsın her şey var.

Fotoğraf-Hikaye: Mikail EREN

(Circirbocegi_ ,,K.H,,)


2 yorum: